Vampire Diaries Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesDiagon YoluKayıt OlGiriş yap

 

 Abell

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Abellone A. Papa
Cadı | Lise Öğrencisi
 Cadı | Lise Öğrencisi



Puan : 11
Mesaj Sayısı : 7
Kayıt tarihi : 08/08/12

Abell Empty
MesajKonu: Abell   Abell Icon_minitimeÇarş. Ağus. 08, 2012 3:07 pm

[size=-2][align=center]11 Ağustos
Fransa[/align]

"Ne yapacağına hala karar veremedin mi?" Sarışın yakışıklı delikanlının sesi odada bomba gibi patladı. Gürt ve sert tonuyla harika bir kombindi. Fakat kız bunu umursuyormuş gibib durmuyordu. Sert, bronz renklerle bözenmiş oldukça gösterişli ve pahalı koltukta yayılmıştı. Ellerini açık kumral dalgaların içine karışıyor, oynuyordu onlarla. Yüzünde ki yaramaz kız ifadesi umursamaz tavırlarına eşlik ediyordu. Sinirden patlayacakmış gibi duran delikanlı kafasını sert ve hızlı bir şekilde duvara vurmaya çalıştı, işte o zaman Delilah'ın dikkatini çekebilirdi. Bir hımm sesinden sonra ağır ağır kız döndürdü kafasını ve Eunege ona baktığında Delilah kıkır kıkır gülüyordu. Eunege bu kadar gerginken Delilah'ın kıkır kıkır gülmesi daha da sinirlendirdi genç adamı, duvarından ayrılıp antika denilebecek koltuğa doğru adeta uçtu, kızın omuzlarını sertçe kavradı ve sarsarak sorusunu yineledi: "Ne yapmayı düşünüyorsun?"

Eunege'nin sert tavırlarına karşılık hızla onu itti Delilah ve omuzlarını silkeledi. Ellerini cebine, bakışları delikanlının yüzüne odaklayarak temizledi boğazınnı. Rujlu dudağının bir kenarı gülümsercesine kalkıyordu. Küçük adımlarla Eunege'nin etrafını dolaştı, "Çok iyi planlarım var." diye fısıldarken genç kız bir elinini Eunege'nin sert kaslarına koydu ve eliyle keşfetmeye çabaladı adamı. Diri, genç bedenini yasladı ve tırnağını adamın boynunda kavisler çizmeye başladı. Eunege yutkundu. Kızın kaşları kalktı ve eli pantoluna gitti. Elini içeriye soktu ve onun erkeklik organını ararken inanılmaz haz ve tahrik olmuşlukla birlikte inledi Eunege. Gözlerini kapatıp onu durmasını söylerken Delilah bu sefer pantolunu yavaşça indirdi biçimli kalçalarından. Ve delikanlıyı koltuğa itti. Delilah üstünde ki şeffaf, ince tülü çıkartırken yarı baygın bir sesle sordu Eunege: "Neymiş planların?"

Delilah'ın kahkahası odada çınladı ve yarı çıplak bedeniyle çocuğun üstüne çıktı. Çoktan sertleşmiş ve tahrik olmuştu delikanlı. Hatta öyle ki sertliği vajianasının girişine dayanmış, hazır bekliyordu. Bir çırpıda çocuğun tişörtünü de fırlattı ve hızlı, sabırsız parmakları iç çamaşırına dokundu. Kareli boxerı fırlatırken ağzı yavaş yavaş eğildi sertleşmiş penise. Ağzına alırken genç adam inledi ve kızın başınıı sıkıca bastırdı. Bu işlerde uzmanlaşmış Delilah dilini sarı tüylerin üstünde gezdirevirdi ve yavaş yqvqş ağzı yukarılara doğru çıktı. Kaslarını öperken Eunege'nin elleri genç kızın sütyeninin kopçasını açmakla uğraşıyordu. Siyah sütyen bir tak sesiyle yere düşerken kızın göğüslerini okşadı ve hızlı bir şekilde Delilah'ı koltuğa yatırdı.

Dudakları genç kızın göğüslerine değdi, Delilah'ın inlemeleri odayı doldurdu. Bacaklarını beline doladı genç adamın ve dudaklarına saldırdı. Diri göğüslerini adamın sert kaslarına dayadı, yavaş yavaş ayağa kalktı Eunege, beline dolanmış kızla birlikte. Onu duvara dayarken kızın tangasını çıkarmakla uğraşıyordu. Oda çıkınca erkekliğini sürttü ilk önce. Kızın dudakları çocuğunkiyle birleşmiş, ısırıyor, koparıyordu. Fakat bir an sü..rtünen erkekliğin etkisiyle deliceine inledi, adamın başını göğsüne dayadı. Eunege'nin dudakları dolaşıyordu göğüslerinde. Biraz daha sürttü erkekliğini ve yavaş yavaş soktu. Delilah yutkunur, bağırı iken hızlanmaya başladı. Daha hızlı, daha sertti. Kızın kalçaları sertçe çarpıyordu duvara ve bir anda halıya düştü ikisi.

"İğrençsiniz." Delilah korku ve endişeyle çığlık atıp Eunege'nin üstünden kalktı ve yere oturup göğüslerini kapattı. Karşılarında duran esmer, ince ve bir o kadar güzel olan Jesabel duruyordu. İkisi de korkuyordu ondan, kadının topuklu ayakabısının sesi yankılanırken salonda ve eline kızın ince tülünü aldı. Onaylamıyormuşcasına sesler çıkararak yere, yerine geri bıraktı. "Sizi aynı evde bulundurmamak lazım." Asasını elbiselere yöneltti ve büyüyü mırıldanırken kıyafetler her iki gencin tekrar üzerindeydi. Delilah utançla başını eğdi, o sırada "Ne oldu? Yanlış bir şey mi yaptık?" Dedi korku ve endişenin içine karışmış olan ses tonuyla Eunege. Yutkundu ve zorluklarla Jesabel'in gözlerine bakabildi.

Jesabel ikisinin tam tersi, oldukça sakin ve neşeli gözüküyordu. "Sanırım Delilah'ın senin üzerinde atçılık oynamaktan daha iyi bir planı varmış, öyle duydum." Genç kızın yüzü kıpkırmızı kesilmişti, eliyle saçlarını çekti, gözlerinin dolduğu açıkça görülebilirdi. Jesabel adımlarını genç kıza doğru yöneltti, yere çömeldi ve yüzü sıkıca kavradı. Loş ışıkla aydınlatılan bu odada Jesabel'in dalması oldukça ürkütücüydü. Onları öldürebilir veya işkence edebilirdi. Gülümsedi Jesabel, "Planlarını anlatmayı düşünüyor musun?" Diye fısıldadı kızın kulağına. Tırnaklarını onun beyaz, zayıf yüzüne batırdı ve acıyla yutkunuşunu izledi.

"P-pekala." Dedi Delilah ayağa kalkarken. Saçlarını gözünün önünden çekti ve ve şortunu silkeledi. "Onlardan beni okulu tanıtması için yardım isteyeceğim, sonra da içlerinden birini seçip etkileyeceğim ki kurbanı kaçırabilmek veya kendi tarafımıza çekmek için önümüze çıkan her engeli yok etsin diye. Kurbanla aynı binada olmasına dikkat edeceğim." Titreyerek koltuğa büzüştü ve Jesabel'in koyu kahve gözlerine karşılık mavi, iri gözlerini korkak bakışlarla kenetledi. İlk Jesabel bir düşündü, yumruğunu çenesine dayadı ve gözleri Eunege'in sütünde dolaştı. "Peki ya sevgilin? Ağabeyin? Onlar ne yapacak?!" Gür sesi odada yankılandı, odada sinirli bir tur attı. Dışarıdan Paris'in manzarısı açıkça görülebiliyordu. Sırf bir katilin kızı olduğu için onu seçmesi aptallıktı. Aşk ve seksten başka bir şey düşünmeyen bu aptal Fransız yerine direk arkadaşlarından seçebilirdi. Delilah'ın göz yaşları bembeyaz yanaklarında süzülüyor ve pürüzsüz bacaklarına damlıyordu. İyice içine çekilmişti. "O-onlar Hogsmeade'de bekleyecekler. Bir şey olduğunda gizli tünellerden kaçıp onlara ulaşacağım. Ya da ziyaretlerde." Burnunu çekti ve Eunege'nin ona uzattığı peçeteyle sildi burnunu. Sümkürürken Jesabel'in kahkahası tekrar çınladı odada, "Hepiniz zavallısınız! Pekala, ne zaman Hogwarts'a gitmeyi düşünüyorsun?" Diye sordu genç kadın, kibir ve karanlığın karıştığı ses tonuyla.

Delilah nefret dolu gözleriyle hapishane kaçağına baktı. Ondan korkmamalıydı artık, fakat dedidiğini yapmak zorundaydı. Babasına ve kaderine içinden bir lanet okurken dudaklarından döküldü fısıltıyla sözücükler. "Beş ay sonra."
[align=center]***
5 ay sonra
Hogwarts[/align]

"Aman Tanrım, dalga mı geçiyorsun sen?" Miranda'nın kahkahaları bomboş, geniş koridorda yankılanırken arkadaşları da onun gibi gülüyordu. Genç kızın saçları günün telaşı ve kaışına kapılmış, sıkı bir at kuyuruğundan ayrılmayı başarabilmiş birkaç tel alnına dökülüyordu. Mavi gözleri neşeyle kısılmış, gülümsemesi tüm yüzüne yayılıyordu. Sarı kırmızı renklerle bezenmiş kravatı dağılmış gibiydi, simsiyah cüppesi terle beraber üstüne yapışmıştı fakat umursarmış gibi gözükmüyordu genç cadı.

"Bilmiyorum, en azından Fred öyle dedi. Kızı ateş viskisi içerken görmüş ve sohbet etmişler." Roxanne'nin tiz ve suçlayıcı ses tonu kulaklarında çınlarken, kuzeni Domi dürttü esmer kuzenini. Her zamanki gibi mısır örgüsüyle örülmüş, düz ve parlak kahverengi saçları esmer teninde kayboluyordu sanki. Fakat parlak saçları bu sefer sönmüştü genç kızın neşesi ile birlikte. Ravenclaw Sınıf Başkanı arması ise neşesine zıttı, her zaman her daim parlıyordu. Domi ve Miranda'ya karşıt o hep düzgün ve zekiydi. Kravatıyla saçı ne bozulmuştu ne de dağılmıştı. Fakat yüzündeki gülümseme ikizinden bahsedince yok olmuş, neşesi dağılmıştı.

"Fred yeni aşkını buldu desene!" Domi'nin neşesi koridorda sertçe yankılandı, kahkahası gür ve hayat doluydu. Sarı saçlarının arasına atılan kırmızı röflelerden birisi gözünün önüne düşüyordu. Rengi am olarak seçilemeyen gözleri, güneşin etkisinden tam kurtulamamış bembeyaz teni ile farklıydı Dominique Weasley. Ablası Victorie ve erkek kardeşi Louis gibi o da Veela genini görünüşlerine yansıtmıştı. Fakat diğer kardeşlerinden farkı, asiliğiydi. İnsanları tek kelime ile çıldırtabilir, sinir edebilirdi. Weasley kuzenleri arasında bir tek o Slytherin binasına mensuptu, bundan da pişman değildi. Her Slytherin gibi gri ve yeşil rengini taşımaktan gururluydu.

Domi'nin sözleri Roxanne'yi kızdırmış olacaktı, öfkeli bakışları kuzenine odaklandı. Bakışları farkeden Domi kendine savunmaya geçmişti ama kuzeninin sözlerini sert bir şekilde kesiti esmer cadı. İkisinin kavgalarından bıkmış usanmış olan Miranda ise ıslık çalıyordu. Neşeli bir melodi dudaklarından dökülüyor, vücudu ise melodiye karşılık veriyordu. Her adımı melodiye ayak uyduruyordu. Başını döndürdüğünde iki kuzeninin de kavgası şişddetlenmiş, havada küfürler uçuşuyordu. "Umutsuz vakalar..." Dercesine başını iki yana salladı, merdivenlerden aşağı adım atarken karşısına ise aniden o çıkmıştı.

James Sirius Potter.
Her kızın isteyebileceği kadar yakışıklı olan Potter'dı bu. Ela gözleri hep hınzırlıkla parlayan, Potter kardeşlerinin en büyüğü ve en yakışıklısı. Açık kumral dalgaların ona ne kadar yakıştığını, vücudunun atletik ve mükemmel oluşu bir türlü unutmaıyordu Miranda. Malum Fred'le ikisi her bahçeyle uğraştıktan sonra yarı çıplık dolaşan tiplerdi-ki ikisi biribirinden seksiydi- fakat erkeklere karşı takındığı tavır yüzünden ona karşı ne duygularını söyleyebiliyordu ne de belli edebiliyordu.

"Hey, nakil kızın Seçmen Şapka törenine gelecek misiniz?" Diğer yaşıt, ergen hemcinslerine zıt, oldukça karizmatik bir sesi vardı. Çocuğun sesi onda derin bir etki yaratmıştı, onun her sesini duyduğunda içinden kurtulayamayacağı bir havuzda çırpınıyormuş gibi hissediyordu. Her erkek gibi koşturmuş ve terlemişti. Ter damlacıkları yüzünden süzülür, vücudunda bir tur atarken Miranda da göz banyosu yapıyordu. Dudaklarını zevkle ısırdı.

"Tabii, neden olmasın? Hem beni bu iki çatlaktan kurtarmış olursun." Onun James'la konuşmasına aldırmadan kendilerini kavgaya kaptıran, birbirinden beter iki cadıyı işaret etti yavaşça. Sesleri koridorda yankılanıyor ve gürültü yaratıyordu. James'in bakışları kuzenlerine döndü, tekrar Miranda'ya döndüğünde yüzünde hınzırlık ifadesi vardı, bakışlarına eşlik eten mükemmel bir kahkaha ise her iki genç kızın sesini bastıracak türdendi.

"Bana şeref verdiniz Miss.Rinaldi." Genç kızın kollarına girer, onu kahkahalrı ile büyük salona sürüklerken genç kızın kalp atışları hızlanmış ve düzensiz olmuştu.[/size]
[align=center]***[/align]

[size=-2]"Ah, seni burada görmek gerçekten süpriz oldu."
Fred Weasley'in boğuk ve utangaç sesi kızlar tuvaletinin girişinde yankılanırken, söz konusu olan kız ise sadece gülümsedi. Üzerine giydiği etek-yoksa gömleğine dikilmiş kumaş parçası mı demeliydi?-Mızmız Myrtle'nın gazabına uğramış gibi gözüküyordu. Tüm üstü başı su içinde kalmıştı, haliyle üstüne yapışan üniforma tüm vücut hatlarını ortaya koyuyordu. Bir an gözlerini kırpıştırdı, buraya sadece merak ettiği için bakmamış mıydı? Fakat kaderdi işte, daha birkaç gün ateş viskisi içitiği kızla onu kızlar tuvaletinde yeniden buluşturuyordu.

"Bende seni görmek istiyordum, Fred." Şeker pembesi dudaklarını yaladı kız. Mavi gözlerinden kolaylıkla okunabilecek bir şehvet açlığı vardı. Kumral saçları omuzların aşağı bir şelale gibi dökülüyor, yuvarlak omuzlarını ortaya koyuyordu. Kızın ince bacakları ve ardından belli olan tangasına kadar her şeyi ortadaydı. Neyse ki Fred, kuzeni değildi. Her güzel kız gördüğünde sertleşip, azmıyordu. Bu özelliğinden oldukça memnundu aslında, diğer erkeklerin aksine en fazla üç kızla çıkmıştı. Bundan utanıyor muydu peki? Elbette hayır, hiç ama hiç utanmıyordu.

"Herkes seni konuşuyor, sanırım okula gelmek için fazla geç kaldın." Cümlesi dudaklarından dökülür dökülmez Delilah bir kahkaha patlattı. Bunun neresi komikti anlamıyordu genç adam, sıkıntıyla ellerini koyu, uzun saçlarının arasına daldırdı. Koyu kahverengi gözlerini kıza odaklamıştı. Aynı şekilde Delilah onu süzüyor, mahrem yerlerinde ağzı açık bir şekilde bakıyordu. Bundan hoşlanmamıştı, kızın böyle birisi olduğunu hatırlamıyordu. Şehvet dolu, dikizleyici bir sapık...Şu anda Delilah'ın profili bu tanıma oldukça uyuyordu.

"Ah, ağabeyim sağolsun çabuk kurtulamadık Fransa'dan." Boğuk sesi az da olsa çatallaşmış, daha da garipleşmişti. Topuklu ayakkabısın sesi bomboş, büyük, nemli tuvalette yankılandı. Her bir adım ona doğru yöneliyor, aynı zamanda kızın yüzündeki açlık ifadesi ile vücudunun hareketi birleşiyordu. Dibine kadar geldiğinde uzun olduğu içinden babasına teşekkür etti, uzun olmasını ona borçluydu nasıl olsa. Kızın gülümsemesi tüm yüzün yayılmış, keskin dişleri vahşilikle parlıyordu. Bir ok misali başına saplanan ağrıyla kendinden geçti Fred, mermer ve soğuk duvara yaslandı. Kafasını ellerinin arasına almıştı şimdi, vücudunda gezinen el onu kusma isteği uyandırıyordu. "Benden ürküyorsun, güzel..." Kızın fısıltısı ölümcül ve kulak tırmalayıcıydı. Söyledikleri teker Teker aklına kazınırken çenesinden tutup başını kaldırdı Delilah.

"Bundan sonra sen ben ne dersem onu yapacaksın." Hülyalı sesi, emir veren sert tonuyla karışmış ve harika bir kombin oluşturmuştu. Çocuğun gözleri hipnotizenin etkisiyle büyüdü, gereğinden fazla açılmış gözleri Delilah'ın hareketlerini ve delici mavi gözlerini takip ediyordu. Gözleri siyah bir renge büründü, kalp atışlarını bir önceki hızlılığını kaybetmiş, yine eski düzenine dönmüştü. Ne heyecan ne de öfke...Hiçbirini bulundurmuyordu şu anda vücudunda. Vereceği cevap, ses tonu aynı hareketleri ve verdiği tepkiler adar ölü, anlamsızdı.
"Peki efendim."
[align=center]***[/align]

"Fred'i gören var mı?" Dedi hızlı bir şekilde Roxanne, soru sormaktan dilinde tüy bitmişti. Daha da önemlisi aç karnı onu yerine geri gitmesi için çok zorluyordu. Nakil gelen kız bir türlü gelmemişti ve aynı zamanda ikizi ortalıklardan kaybolmuştu. Aç karın, gelmeyen kız ve kayıp ikiz...Bundan daha iyi bir üçlü düşünemiyordu.

"Hayır görmedim." James Miranda'nın yanında oturuyor, ağzına tavuk tıkamakla kendini meşgul ediyordu. Bir yandan sürekli Miranda'ya deyip duran kolu genç kızın yüreğini ağzına getiriyordu. Fakat James bunu hiçbir şekilde farkında değildi. "İstersen sana yardımcı olabilirim?" Tek kaşını kaldırdı, ela gözleri kuzeninin endişe dolu gözleri ile buluştu. İlk defa böylesine endişelilendiğini görüyordu Fred için. Genellikle ikisi kavga eder, ortalığı dağıtır ve en sonunda ikisi ceza alırdı. Saçma sapan fikirler beynine hücum ederken Miranda'nın berrak sesi çınladı kulağında.

"Hey bakın orada!"

İnce parmakları hemen büyük salonun girişini gösteriyordu. Gösterişli, oldukça güzel bir kızın arkasından gölgesi gibi yürüyen Fred insanların arasında oldukça dikkat çekiyordu. Kızın yeni gelen olduğuna dair şüphe yoktu, fakat bu yeni kızın Fred'i etki altına aldığına dair şüpheleri vardı işte. Kızı takip ediyor, ondan başka bir yere kafasını çevirm,yordu. Hatta Roxanne deli gibi "Fred!" diye haykırdığında bile tepki vermemişti. Turuncu renkler ile bezenmiş kravatı boynuna mı sarılmıştı delikanlının, altından hafifçe belli olan kırmızı izleri kapatmak için. Şaşkınlıkta üçü de birbirine baktı, Roxanne'nin yüzünü kaplayan garip bir ifade ile masasına doğru yol almıştı. James'ın biçimli elleri yine saçlarında, onları dağıtmaya çabalarken Miranda hala Fred'i izlemekteydi, Fred'in bir kızın peşine takılacak bir tip olmadığını biliyordu. Aslında bunu bütün okul biliyordu. Bu kadar dikkat çekmesinimn sebebi ise bu yüzdendi.

En sonunda Fred Hufflepuf masasına doğru ilerler, nakil kız onu bekleyen tabureye doğru otuturken Seçmen Şapka'yı çıkardılar ortaya. Üzerin belki bin yıl geçmiş olsa da görünümü hep aynıydı, eski, püskü ve yamalı. Toz bulutunun içinden kaldırılmış gibi gözüken şapka ilk önce bir silkelendi. Bir yarık gibi olan ağzı kaybolup duruyordu. Nakil kız-Ya da Bayan Bacak-şapkaya tiksinti dolu bir bakış attı. O bakışta bir sürü anlam doluydu. Nefret, tiksinti, kendini beğenmişlik ve daha fazlası açıkça görülebiliyordu. Sonra önüne dondu, doldun dudakları gülümsemek istercesine kıvrıldı. Şeytanın beden bulmuş haliydi bu cadı, hatta belki de geleceğin en karanlık büyücüsü olacaktı kim bilebeilir? Gülümsemesi yüzüne yayıldı, kan donduran bakışları insanları süzüyordu. Tüm dikkatlari üstüne toplayan bu kıza fiziği yüzünden hayran olmamak mümkün değildi.

"Kim bu kız yahu?" Diye fısıldadı James Miranda'nın kulağına, sesi kuşkuluydu. Bilmiyorum dercesine bir bakış attı ve James sıkıntıyla ofladı, elleri bu sefer saçlarında değil çatalındaydı. Seri hareketlerle tabağa vuruyor, vurmasıyla itibaren çıkan ses Büyük Salon'u dolduruyordu. Gryffindor masasındakiler, şaşkın bakışlarla genç büyücüyü izliyorlardı. Ela gözleri günün yorgunluğuna kurban gitmiş gibiydi, her an kapanacakmış gibi oluyor ve sonra tekrar açılıyordu. Sertçe yanındaki cadı tarafından dürtülmüştü-elbette bu Miranda'ydı-ona minnetle bakıp müdür yardımcısının her an konuşacakmış gibi duran yüz ifadesini inceledi.

"Renpole,Delilah." Kızın adı şiirsel ve bir o kadar kolaydı telafuzu. Başına konan şapkayla huylanır gibi oldu, hızlıca silkelendi genç cadı. Öyle ki şapkanın ondan farkı yoktu, öksürük krizine yakalanmış gibi gözüken bir şapka ve huysu bir öğrenci...Sessizlik büyük salonu etkisi altına almıştı, insanların dikkati eskiden havada uçan güzelim mumlarda olurken şimdi bu kızdaydı. Her zaman böyle dikkat çekerse işinin zorlaşacağını hissedebiliyordu, kalbi delicesine atıyor, şapkanın düşünceleri zihnini
sarıyordu.

"Öldürme içgüdüsü senin kanında var..." Diye tısladı zihnine Seçenn Şapka, bundan oldukça ürkmüştü. Biraz önce tikintiyle baktığı şapka, şimdi onu korkutuyordu. "Bir katil..." Diye devam etti sözlerine, gözlerini sıkıca kapattı ve bu lanet olasıca törenin bitmesini diledi sessizce. Lakin bu iş sıkıcı olmaya başlamıştı. Aynı zamanda şapkanın daha neşeli olduğunu sanardı fakat tıslamaları, düşünceleri onu korkutuyordu.

En sonunda kabus bitmişti.

"SLYTHERİN!" Diye haykırdığında Seçmen Şapka, onu bekleyen binadaşlarına bir bakış attı. Bundan memnun gibi gözüküyorlardı, yanı sıra sürekli ona donuk bir ifadeyle izleyen Fred de vardı. Onunla beraber içeriye girdiklerinde çok dikkat çekmişti, sanırım çocuk aseksüel falandı, ama tam olarak onu tanımıyordu. "Tüh, yakışıklı çocuk.." Diye düşündü bir an, en sonunda Slytherin binasından kopan bir alkışla beraber indi tabureden. Yüzünde mutluluk, beklenti ve nefret ifadelerinin birleştiği bir gülümseme vardı.

Miranda ise durum sadece iki kelimeyle özetlenebilirdi;
"Belaya çattık."
[/size]


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Abell
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Vampire Diaries Rpg :: RP Out :: Site Arşivi-
Buraya geçin: